Ölüm anında neler yaşayacağız?

Ölüm anında neler yaşayacağız?

Ölüm anında neler yaşayacağız?

Her insan öldükten sonra sonsuz hayatına gözlerini açacak.


Ölüm anını hepimiz yaşayacağız, tıpkı bizden önce yaşayan milyonlarca insan gibi. Ölüm anından kaçış mümkün değil, ölüm anını bir saniye bile ertelemek, ya da geriye almak mümkün değil. İnsan kaderinde belirlendiği an gelir gelmez ölüm melekleriyle karşılaşacak, bulunduğu yere düşecek ve canını teslim edecek. Bugün ölüm anında yaşayacağımız olaylarla ilgili kafanızda oluşan birçok soruya cevap vermek istiyorum.

Ölüm sırasında yaşanan olay, bir “boyut değişikliği”dir. İnsan öldüğü anda bir anda dünya hayatının perdesi kalkar ve ölüm sonrası hayata geçilir. Farklı bir boyuta geçiş ile birlikte insanlar canlarını almaya gelen melekleri görürler, hatta gelen melekler kendileri ile konuşurlar. İnsan vefat ettiğinde yeni bir boyut, yeni bir keskinlik ve yeni bir hayat modeline girmiş olur. Ölümle birlikte insanın bedeni yok olur, ancak ruhu sonsuzdur. Ölüm sadece insanın ruhunun bulunduğu mekânın değişmesidir yani ahiret hayatının başlamasıdır.

Her insan bir ruha sahiptir ve ruh yok olmaz. Kişi öldükten sonra ruhu için yeni bir hayat başlar. Ölümle birlikte ruh canlı kalır, ancak kalıp değiştirir. Ölümle birlikte dünya ortamı ve bu ortamda bulunan bedenle ilişki kesilir. İnsanın bedeni ile ruhunun bağlantısı kesilip de, ruhu ahiretteki görüntülerle muhatap olmaya başlayınca yani insan ölünce, gözünün önündeki perde kalkar ve ölümün bir yok oluş olmadığını anlar. Her gün uykudan uyanarak güne başladığı gibi, öldükten sonra da dirilerek ahiret hayatını yaşamaya başlar. “Dirilten ve öldüren O’dur. Bir işin olmasına hükmetti mi, ona yalnızca: “Ol” der, o da hemen oluverir.” (Mümin Suresi, 68) ayetiyle haber verildiği gibi, insanların ahirete geçişi Allah’ın tek bir “Ol” demesiyle olur.

Allah, dünyanın görüntüsünü gösterdiği bir insanın, ölümle birlikte görüntüsünü değiştirir; ona ahiretin görüntüsünü göstermeye başlar. Bu aynı bir perdenin kalkıp, ardından bambaşka bir görüntünün çıkması gibi bir geçiştir. Örneğin koltuğunda otururken kalp krizi geçiren bir insan, evinin odasının görüntüsünü görürken, bir anda canını almakla görevli meleklerin görüntüsünü görebilir ve ardından hesabının görülüşüne ve sonsuz mekânına sevk edilişine şahit olabilir.

Sizin şimdiye kadar gördükleriniz, insanların bedenlerinin ölümüydü, ama bir de ölüm sırasında ruhun yaşadıkları vardır. İnsan, kendi ölümü dışında, ölümün bu yüzüne kesinlikle şahit olamaz.

Şimdiye dek, önce ölüp sonra da dirilerek insanlar arasına dönen ve neler görüp, neler hissettiğini anlatan hiç kimse olmamıştır. Bu nedenle ölümün nasıl bir şey olduğunu, bir insanın ölüm anında neler hissettiğini bilmemize teknik olarak imkân yoktur.

Ancak insana hayatını veren ve zamanı gelince de geri alan Allah, ölümün nasıl gerçekleştiğini Kitabında bizlere bildirmiştir. Bu nedenle, ölümün nasıl gerçekleştiğini, ölmekte olan bir insanın gerçekte neler yaşayıp, neler hissettiğini ancak Kuran’dan öğrenebiliriz. Kuran’da haber verilen ve tarif edilen ölüm, “tıbbi ölüm”den, yani diğer insanlar tarafından gözlemlenen ölümden çok farklıdır.

Ölüm anında, ölecek kişi tarafından görülen, fakat diğer insanlar tarafından gözlemlenemeyen olaylar yaşanır. Ölen insanın bedeni her ne kadar yakınlarının yanında gibi görünse de, bu kişi aslında artık onların yanında değildir. Çünkü o artık bambaşka bir âlemin görüntülerini görmektedir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:

Hele can boğaza gelip dayandığında ki o sırada siz (sadece) bakıp-durursunuz. Biz ona sizden daha yakınız; ancak görmezsiniz. (Vakıa Suresi, 83-85)

İşte bu ayetlerde bize ölüm hakkında çok önemli ve değişmez bir gerçek haber verilir: Ölüm anında, ölen kişinin yaşadıkları ile dışarıda onu izleyen kişilerin gördükleri şeyler çok farklıdır. Bu da imtihanın bir sırrıdır. Ölen kişinin görünüşte zorlukla can vermesi ya da hasta yatağında huzur içinde can vermiş olması bir kıstas değildir. Ruhun ölüm sırasında yaşadıkları, dışarıdan görünenden çok farklıdır. Bir insan hayatı boyunca iflah olmamış azılı bir inkârcı olmasına karşın, dışarıdan, uykusu sırasında “rahat” bir ölümle ölmüş gibi algılanabilir. Oysa o anda başka bir boyuta geçen ruhu, büyük acılar içinde ölümü tatmaktadır. Ya da tam tersine, acı çektiği sanılan bir müminin ruhu, bedeninden, melekler tarafından “güzellikle” ayrılır. Müminlerin canlarının alınma anındaki güzelliği ya da inkâr edenlerin ölüm anındaki çektiği acıyı onların başındakiler hissedemezler. Ölen kimseyi seyredenler, ne onun yüzüne ve sırtına vurulduğunu, ne ayaklarının dolaştığını, ne de canının köprücük kemiğine dayandığını görürler. Gerçek ölüm, dışarıda insanların göremeyeceği bir boyutta ölen kişi tarafından bütün yönleriyle “tadılmakta”dır. Kısaca, “bedenin tıbbi ölümü” ile, Kuran’da tarif edilen ölüm gerçekte çok farklı olaylardır. İşte “tadılan” bu gerçek ölüm, inkarcılar için büyük bir azap, müminler içinse büyük bir nimet ve güzelliktir.Allah ayette ölüm anında ayakların durumunu şöyle bildirir:

(Ölüm korkusundan) Ayaklar birbirine dolaştığında; O gün sevk, yalnızca Rabbinedir. (Kıyamet Suresi, 29)

Ölüm esnasında çift ayak hissi kalkmış olur. Dolayısıyla ayağa ait algı kalktığı için insanlar ayaklarının birbirine dolandığını zanneder. Yani ayağı yokmuş hale gelir ve ayağını kontrol edemez. Ölüm esnasında ayak bir bütün haline gelmiş olur. Ölüm esnasında insanlar sağ ve sol ayağı birbirine karıştırmış olurlar. Bu durum sonra kolları da etkiler. Sağ ve sol kol birbirine girmiş gibi olur. Bir insanın canı çıkarken ayaktan yukarıya doğru çekilir ve ağzına yaklaşır ve can ağızdan çıkmış olur. Allah insanların öleceklerini bildiğini ayette şöyle bildirir:

Artık gerçekten, kendisi de bir ayrılık olduğunu anlamıştır. (Kıyamet Suresi, 28)

Bu ayette insanların ölmeden önce öleceklerini bilmeleri bildirilmiştir. Yani her insan ölümünden önce öleceğini bilir. Allah bir ayette ölüm anını şöyle bildirir:

Hayır; can, köprücük kemiğine gelip dayandığı zaman, (Kıyamet Suresi, 26)

Can, köprücük kemiğine dayandığı zaman insanlar ölüm sonrası boyuta geçmiş olurlar. İnsan ölürken üçüncü boyuttan dördüncü boyuta geçmiş olur. Ondan sonra dünya boyutuna geçilmesi mümkün değildir. Allah dilerse insana öldükten sonra dünya hayatını gösterebilir. Bu konuyu şöyle düşünebiliriz: İki boyutlu aynanın içinde bir insan olsun. O insanın canlı olduğunu düşünün. Ama o insan sadece aynanın içinde üç boyutluymuş gibi yaşayabilsin. Biz o insanı aynanın dışından yani dördüncü boyuttan görebiliriz ama o kişi aynanın içinden bizi göremez. Ölümde böyledir.

Hepimiz ya bir gün sonra ya birkaç yıl sonra ya da birkaç saat sonra ölümü tadacağız, önemli olan o ana kadar hayatımızı Allah için yaşamak, çok samimi iman ederek yaşamak ve mümin olarak can vermektir. Böyle ölen bir mümin çok güzel yüzlü meleklerle karşılaşacak ve sonsuza kadar cennette ağırlanacağını anlayacaktır. Kuşkusuz bir insan için en büyük mutluluk da budur…

Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Ali İmran Suresi, 185)

Video sayfam: http://video.mynet.com/erkanarkut/videolari/liste