Kaynaklarda PeygamberimizinVeda haccını yapıp Medine’ye geri döndükten bir süre sonra hastalandıp kavuştuğu anlatılıyor.
Oysa Resulullah’ın şehit edilmiş olma ihtimali de var. Ölüm şekli zehirlenme gibi görülüyor. Çünkü o kadar münafığın kaynadığı bir ortamda Peygamberimize karşı makul bir davranış içinde olmaları çok zor. Bu konu mutlaka incelenmeli.
Peygamberimiz Hayber’in fethinde bir kadın tarafından ikram edilen etle zehirleniyor. Bu zehirlenmeden sonra Peygamberimizin sağlık sorunları çok artıyor. Çok güçlü bir zehir veriyorlar. Kendisi de diyor ki dünyalar tatlısı, “Bu zehirden mustarip oldum ve beni şah damarımdan vurdu.” diyor. Yani çok tahribat yapıyor vücudunda. Bu olaydan sonra Peygamberimiz vücudundan sürekli kan aldırıyor. Bunun nedeni zehrin etkisini azaltmaktır, kanından o zehrin atılması istiyor. Normalde tabii kanının tamamının yıkanması lazım ama şuanki teknoloji yok. Yoksa kan verilir kan bir yandan alınır. Kan tamamen yıkanabilirdi. O dönemde kanın akışkanlığını sağlayarak zehirden kurtulmak için uygulanan bir yöntem o. Yani vücut sürekli kan ürettiği için o hastalığı azaltacağını düşünüyor. Peygamberimizin bu olaydan sonra sağlığı pek düzelmiyor. O yüzden zaten o yönüyle de şehittir. Çünkü zehrin etkisiyle vefat etmiş oluyor.
Peygamberimiz üç buçuk yıl sonra vefat ediyor zehirden. Etrafında koruyanlar yeterli değil. Bir acayip. Kardeşim yemek geldiğinde önce sen ye. Niye doğrudan Peygamber’e veriyorsun. Değil mi? Peygamber’in yemek yemesi çok hayati bir şey. Yersin hatta bekle iki saat kadar yani vücuduna nasıl etki ediyor bakarsın. Ondan sonra Peygamber ’e ikram edersin. Zaten bu sistemin olduğunu bilirse adam yemeğe zehir niye koysun? İllaki belli olacak. Birde önüne gelen girip çıkıyor eve. Onun için “izin almadan gelmeyin” diyor Allah ayette. Pencereden girmeye kalkan var. Pencereden girmeyin kapıdan.
“Peygamberimiz’i zehirleme işini meşhur Yahudi Selam Bin Mişkem’in karısı Zeynep üzerine aldı plan gereği bu kadın bir koyun eti kızarttı. Ve her tarafını güçlü bir zehirle zehirledi.” Güçlü zehri etin her tarafına sürüyor. “Peygamber Efendimiz’in hayvanın kol ve kürek etini daha çok sevdiğini öğrendiği için o kısımlara daha çok zehir sürdü. Kızartılmış kebap edilmiş zehirli koyunu alıp getirdi, ey Ebul Kasım bunu sana hediye ediyorum diye Peygamber Efendimiz ’in önüne koydu.” Bak üslup da çok münasebetsiz. “Resulü Ekrem” tabii kırmak istemiyor “etin sevdiği kürek kısmından bir lokma aldı fakat yutmadan sahabelere “ellerinizi çekin” dedi hemen. Ağzına aldığında zehri. “Bu et zehirli” diyor hemen anlıyor. Herkes elini çekti sadece Bişr İbn-il Berâ Hazretleri ağzına aldığı lokmayı yutmuş. O zehirlenerek şehit oluyor. Peygamber Efendimiz bu plana alet olan kadını huzura çağırıyor. Tabii ağzına aldığında dilaltından bütün vücuda dağılıyor zehir. Ağzına zehir almasıyla o dilin alt kısmında çok ince damarlar var oradan kana karışıyor. “Kadını yanına çağırıyor, kadın suçunu itiraf ediyor. “Niye bunu yaptın?” diyor Peygamber Efendimiz “bunu neden yaptın sorusuna şu cevabı veriyor “babam, amcam, kocam ve kardeşlerim hepsi savaşta öldüler intikam için yaptım” diyor. Peygamberimiz’in diş etlerine de etki ediyor zehir, diş etlerinde kızarma ve şişme meydana geliyor. Diyor ki Enes “ben bunu zehirlenmenin alametlerini Resulullah’ın diş etlerinde görüp bilmeye başladım.” Çok güçlü bir zehir sürülüyor oradan kana geçtiği anlaşılıyor dişlerinden ve genel ağız mukozasından. Fakat Peygamberimiz buna rağmen bu kadını affediyor. “Bir şey yapmayın” diyor. Normalde belli cezası. Onun için küfür uyumaz çok dikkatli olmak lazım.
Mesela o kadının Peygamberimiz’in ne tür bir etten hoşlandığını bilmesi de öyle kolay bir şey değil. Onu münafıklar haber vermişler kadına, yani iş birliği yapmışlar. “O” demişlerdir, “kol kısmını seviyor. Haberin olsun.” Yeme şeklini de öğrenmişlerdir. Mesela nasıl ısırıyor, nasıl yiyor. Çünkü ilk Resulullah’a yediriyorlar ahlaken ve edeben öyle olması gerekiyor. Hâlbuki çok yanlış. Önce kendileri yemesi lazım sonra Resulullah’e yedirmeleri lazım. Bir adettir önce büyükler en değerli olanın yemeğe başlaması istenir. O yemek yemeye başlamadan başkaları yemez. Hâlbuki Peygamberizin’in güvenliği açısından tam tersinin yapılması lazım. Hatta iki saat öncesinden, iki buçuk, üç saat öncesinden yemesi lazım. Kişinin kanına da geçsin, eğer zehirlenme alameti varsa görülmesi açısından.
Ama Peygamberimiz’in basiretinin yüksekliği daha ağzına alır almaz “hemen bırakın” diyor. “Bu et zehirli” diyor. Herhalde yılan zehri koydular ki çok şiddetliymiş etkisi, sahabe yer yemez ölüyor. Yani tek lokmadan ölüyor. Güçlü bir yılan zehri koymuşlar. O dudaklarında dişinde falan da ciddi kızarma yapmış. Reaksiyon meydana getirmiş. Ağzı içinde de tabii çok şiddetli reaksiyon meydana getirmiştir. “Damarlarımda hissediyorum” demiş Peygamberimiz. Altmış üç yaş normalde genç bir yaş. Tabii o bölge için uzun bir yaş sayılır ama yine de genç. Ama hayırlısı olmuş. Cenab-ı Allah tabii hayırlı olanı söylüyor.
Cebrail zaten son kere geliyor. Mukabele yapıyorlar. Peygamberimiz’e defalarca mukabele yaptırıyor. Kuran’ı ezberden okutturuyor. Diz dize oturuyorlar biliyorsunuz mukabelede, Peygamberimiz’le Cebrail (a.s). Yani dizleri birbirine karşı gelecek şekilde oturuyorlar. Peygamberimiz tekrar ediyor, o doğru diyor, Cebrail. Hep öyle mukabelede. Peygamberimiz’e diyor; “İstersen götürelim, istersen bir süre daha kal” diyor. Ama bir anlamı yok tabii Peygamberimiz’in kalmasının. Peygamberimiz “gidelim” diyor. MaşaAllah. Çünkü Allah onu özlemiş, o Allah’ı özlemiş. Dünyada bir şey yok. Zor bir ortam. Allah’tan davet varsa, bitti. Cenab-ı Allah muhayyer bırakıyor. Cebrail kanalıyla söylüyor. “İsterse bir süre daha kalsın” diyor. Varsa bir eksik, düzelteceği bir şeyler varsa bir süre daha kalabilir. “Ama gelmesini istiyorum”diyor Cenab-ı Allah. Peygamberimiz de “gidelim” diyor. Zaten ölüm anını bilmesi çok büyük harika. Elini yukarı kaldırıyor. “Refik-i Ala’ya” diyor. O kadar. O anda canı alınıyor. Ama zehirden olduysa şehit olmuş olur Peygamberimiz; ki öyle gibi görünüyor. Yani zehrin etkisi uzun da sürse fark etmez. O bir saldırı çünkü.
“Ya Resulullah bu rahatsızlık görülmüş bir şey değil. Bu neden olmuş olabilir?” diyorlar. Peygamberimiz hasta yatağında işte vefatından çok az önce; “Ben bu hastalığımın Hayber’de yemiş olduğum zehirli koyun kebabından ileri geldiğini sanıyorum” diyor, Peygamberimiz. Dolayısıyla şehit olmuş oluyor tabii. Mesela sahabeler “Ya Resulullah humman ne kadar şiddetlidir” diyorlar. Ateşini hissediyorlar. Hastaya böyle söylenir mi? Onlara da açıklama yapmak durumunda kalıyor Peygamberimiz “Bize iptila böyle ağırlaştırılır” diyor. “Peygamberler de daha zorlu olur” diyor. “Ecrimiz kat kat verilir” diyor. Sevap alması için. Bu denecek söz mü? Hasta görüyor. Rengin benzin solmuş. Ne oldu sana böyle? Hastaya böyle denir mi? İyi gördüm seni, toparlamışsın dersin. Çok acayip. Hasta ziyareti diye bir şey bilmiyorlar. Sana ne oldu böyle diyor. Ne demek yani? Hastaya böyle denir mi? Hakaret eder gibi bir laf. Sağlıklı olmuşsun, iyi olmuşsun dersin. Ne gerek var? Ne fayda sağlayacak onu söylemen? Onların onları sakinleştirmesini bekliyorlar. Sen onu rahatlatacaksın. O seni değil.
Kadın şöyle diyor. Peygamberimiz “niye yaptın” diyor, “bu zehirlemeyi?” “Eğer gerçekten bir peygambersen sana haber verilir diye düşündüm” diyor. “Dolayısıyla zarar gelmeyeceğini düşündüm” diyor. “Eğer peygamber değil de bir hükümdarsan kendimizi ve insanları senden kurtarmak için yaptım” diyor. Halbuki zaten ilk lokmada hemen anlıyor. Ağzına alır almaz geriye koyuyor Peygamberimiz. Ama Peygamberimizin’in sanki imtihan olmadığını düşünüyor. Olur mu? Her an, her şey sürekli vahiyle bildirilecek, o da insan. İmtihan oluyor.
O zaman hiçbir peygamber şehit edilemezdi.Hiçbir peygamberi şehit edemezsin. Geliyorlar der, seni şehit etmeye. Saklan dersin. Saklanır. Bilmiyor peygamberler. Mesela Hz. Zekeriya o kütüğün içine girdi. Allah vahiy eder; “Sakın kütüğün içine girme. Seni yakalarlar. Şuraya saklan” der. Ama kütüğün içinde. “Allah’tan başka baki olan yok” diyor. Sürekli bu zikri çekerek, testere ile bölüyorlar, Zekeriya (a.s)’ı. Ortadan kesiyorlar. Şehit oluyor. Yahya’ı da mesela kadın sırf kendi azgınlığı için, şımarıklığı için. Adamlar içmiş, sarhoş böyle kepazelik paçalardan akıyor. “Benden ne istersin?” diyor, kadın yaranmak için. “Bana Yahya’nın kellesini getir” diyor. Adam içmiş, sarhoş tabii, Getirin Yahya’nın kellesini diyor. Hapishanede kesiyorlar başını mübareğin. Altın tepsiyle getirip koyuyorlar önüne. Kadına, al bak kestim getirdim diyor. Yani imtihan denilen güzellik herkes için geçerlidir. Müminlerin haberi olmuyor mesela şehit olurlarken.
Hz. Zekeriya’nın giydiği elbisenin eteğinden bir parça ağacın dışında kalıyor. Ağaç, saklandığı kütüğün. O köpekler onu görüyor. Durumu anlıyorlar. Ağacı kesmeye karar veriyorlar. Ağacın içinde bulunan Zekeriya da ağaçla birlikte kesiliyor. Şehit oluyor. O kumaşı niye dışarıda bırakıyor Allah? Şehit olması için. Niye göstersin Allah? Zaten bir mantığı da yok. Çeker eteğini, toplar. Çıtını da çıkarmaz. Hakikaten fark edemezlerdi. Aslında mükemmel bir saklanma yapmış. Basar geçerlerdi. Ama orada eteğini görünce dışarıya çıkmış olarak, eteğinden parça, hiç ses çıkartmıyorlar. Sadece testere getirtiyorlar. Çok alçaklar. O onun cennete gitmesinin önemli vesilelerinden bir tanesi. Bak, “Ya Rabbi senden başka baki olan yok” diyor, sürekli. Hz. Zekeriya bu şekilde şehit oldu. Hz. Yahya’nın başını keserek şehit ettiler. O kadının istemesi üzerine. Adam içmiş. Kesin kafasını, getirin diyor. Kesip getiriyorlar. Ama Şehit acı çekmez. Zaten o zikri yapamaz. Yoksa “Ya Rabbi senden başka baki olan yok”, nasıl desin?
Kaynak: http://hzmuhammedvemucizeleri.wordpress.com/, A9TV
Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/