İbrahim Erkal da ölümün ansızın kendisine geleceğinden habersizdi…

İbrahim Erkal da ölümün ansızın kendisine geleceğinden habersizdi...

İbrahim Erkal da Allah’a ve sonsuz hayatına kavuştu…


İnsanların adeta hastalık derecesinde “çok yoğunum” dedikleri bir dönemde yaşıyoruz. En üst düzeydeki bir  işadamından tutun da bir sanatçıya kadar herkes çok ama çok yoğun bir koşturmaca içinde. Herkesin kendi kafasında yapacağı işlerle ilgili bir planı var. Önce o plağı çıkaracak, sonra konserler yapacak, anlaşmalar yapılacak, imzalar atılacak… Kafadaki planlar hiç bitmiyor.

Evet her insanın kendisine göre kendi kafasında bir planı varama Allah’ın da o insan için bir planı var. Emin olun İbrahim Erkal’ın da vardı. Onun da kafasında kimbilir yarın yapacağı ne kadar çok iş vardı. Önümüzdeki ay için kimbilir kafasında kurduğu ne kadar çok planı vardı. Ama hiçbirini yapamadı. Çünkü kaderinde belirlenen ölüm vakti gelip çatmıştı. Her zaman olduğu gibi Allah’ın planı gerçekleşecekti. İnsan ne yaparsa yapsın Allah’ın planı işler, insan ne kadar tedbir alırsa alsın bunun önüne geçemez.

Hepiniz İbrahim Erkal’ın ölmeden önce yayınlanan videosunu seyretmişsinizdir. Önce yürüyerek valenin koluna giriyor ve daha sonra da evinin otoparkında baygın bir şekilde bulunuyor. Yüksek tansiyon yüzünden beyin kanaması geçirdiği söylendi. Daha önce de yazılarımda hep anlattığım gibi hepimizin kaderinde Allah tarafından yazılmış bir ölüm sebebimiz var, İbrahim Erkal’ınki de buymuş demek ki. Demek ki İbrahim Erkal’da bugün ölüm melekleriyle tanışacakmış. O da ne yaparsa yapsın ölüm vaktini ne bir saniye öne alabilirdi, ne de bir saniye sonraya geciktirebilirdi. İnsan işte bu kadar aciz, bu kadar Rabbine muhtaç bir varlık…

Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş kalelerde olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: “Bu, Allah’tandır” derler; onlara bir kötülük dokunsa: “Bu sendendir” derler. De ki: “Tümü Allah’tandır.” Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar? (Nisa Suresi, 78)

Şu anda bazı kişiler İbrahim Erkal’ın ani ölümünü şaşkınlıkla karşılıyorlar. Halbuki ölüm hepimize çok ama çok yakın. Bugün ölüme şaşıran insanlar da kısa bir süre sonra ölüp mezara girecekler. Hepimiz bir göz çarpması kadar kalacağız bu dünyada. Ve hepimiz ölümden sonra asıl sonsuz hayatımıza kavuşacağız. İşte o zaman sadece dünya hayatı var zannedeneler ve ahiretten şüpheye düşenler gerçekten çok şaşıracak “keşke biz de dünyada yaşarken iman etseydik ve salihlerden olsaydık.” diyecekler.

Dedi ki: “Yıl sayısı olarak yeryüzünde ne kadar kaldınız?” (Mü’minun Suresi, 112)

Dedi ki: “Yalnızca az (bir zaman) kaldınız, gerçekten bir bilseydiniz,” (Mü’minun Suresi, 114)

Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Al-i İmran Suresi, 185)

İbrahim Erkal’ın ailesine baş sağlığı diliyorum, Allah inşaAllah İbrahim Erkal’a cennet nasip etsin, ailesine, çoluğuna, çocuğuna uzun, hayırlı ve iman dolu bir ömür nasip etsin.

Kaynak: http://muminlerinyurducennet.blogspot.com/

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez “İslam’da kadın dövmek yok!” diye açıklama yapsın!

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez “İslam’da kadın dövmek yok!” diye açıklama yapsın!

Yobazlar kadını şeytan gibi görüp kadından nefret ettiklerinden bir sürü hurafe uydurmuşlar.


Mustafa Karataş’ın sohbet programına bir seyirci bağlanıyor, “altı yıldır kocamdan şiddet görüyorum, altı aylık bebeğimi şiddet yüzünden kaybettim ” diyor, Mustafa Karataş şöyle cevap veriyor:

“Annenlere niye gidiyorsun? Oyun oynuyorsunuz. Evcilik oynuyorlar. Öbür dünyaya gitmeden size bu dünyada ceza vermek lazım. Niye annenin evine gidiyorsun ikide bir, ne işin var? Annende de suç var. Ben olsam annenin yerinde “bir daha geleceksen gelme git. Kocanın yeri senin evin orası.” Eskiden bir söz vardı, neydi o? Kol kırılır yen içinde kalır. Annene babana da söyle “Bana gelince sahip çıkma” de. “Kov beni” de. “Hadi kızım evine git” desin. Olmaz. Bazı şeylere katlanacağız.”

Alpaslan Kuytul çıkıyor,“Kadınları dövün, sırtına falan vurun” diyor.

Nurettin Yıldız çıkıp konuşuyor: “Deşarj olmak için kadını döverek rahatlayın. Kadın dayak yediği için sabaha kadar şükretmeleri gerekiyor.

Bilal Demir şöyle açıklıyor: “Kocasının kadını dövme yetkisi vardır.”

Cübbeli Ahmet Hocadiyor ki: “Kadınlar kocalarına özellikle Ramazanda iyi davranmazlarsa dayak yerler.”

Daha böyle kadının dövülmesini ve şiddet görmesini son derece makul gören bir sürü hoca var. Üstelik bu korkunç zihniyeti Kuran’la bağdaştırmaya çalışıyorlar.

Kuran’da kadının dövülmesi diye bir hüküm yok, Diyanet İşleri Başkanı İslam’da böyle korkunç bir hükmün olmadığını çıkıp resmi olarak açıklasın. Bu hocalar öyle ileriye gidiyorlar ki kadını döven erkeklerin deşarj olduğunu iddia ediyorlar! Bu berbat zihniyete gereken cevabı vermesini Mehmet Görmez’den bekliyoruz. Böyle korkunç bir zihniyetin hakim olduğu toplumda kadına şiddet hiçbir şekilde bitmez.

Kaynak: http://bagnazliknedir.blogspot.com.tr/

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Mesnevi’nin Kuran’a göre yanlışları ve Rumilik tehlikesi – 5

Mesnevi’nin Kuran’a göre yanlışları ve Rumilik tehlikesi – 5

Müslümanların yanlış yönlendirildiğini Mevlana’nın öğretilerinin kullanılarak Rumilik adı altında Kuran’la taban tabana zıt bir dinin yayılmaya çalışıldığını bu bölümde anlatmaya devam edeceğim. İngiliz derin devleti Mevlana’nın adını kullanarak Rumilik adı altında Kuran’la taban tabana zıt bir dini yaymaya çalışıyor. Mevlana’ya ait olduğu ileri sürülen Mesnevi isimli eserde çok fazla Kuran’a muhalif bölümler var. Şimdi bu bölümlerden örnekler vermek istiyorum:

Mesnevi’de, Mesnevi’nin Haşa Allah Katın’dan geldiği ve Kuran’la eşdeğer olduğu iddia ediliyor:

Bu kitap, Mesnevi’dir. Mesnevi hakikate ulaşma ve yakın sırlarını açma hususunda din asıllarının asıllarıdır… Allah’ın en büyük fıkhı, Allah’ın en aydın yolu, Allah’ın en aydın şeriatıdır, en reddedilemez delilidir…. Şanları yüce, özleri hayırlı yazıcılar elleriyle yazmışlardır onu, tertemiz kişilerin başkasının ona dokunmasına meydan vermezler. Alemlerin Rabbinden inmiştir, batıl ne önünden gelebilir ne ardından. Allah onu korur, gözetir…. Başka lakapları da vardır, Allah takmıştır o lakapları ona… (Mesnevi, Önsöz)

Allah’ın fıkhı ve Kitabı Kuran’dır, Mesnevi değil, doğru yola ileten Kuran’dır, Mesnevi değil.

Şüphesiz, sana bu Kitab’ı hak ile indirdik; öyleyse sen de dini yalnızca O’na halis kılarak Allah’a ibadet et. (Zümer Suresi, 2)

Ey insanlar, Rabbinizden size bir öğüt, sinelerde olana bir şifa ve mü’minler için bir hidayet ve rahmet geldi. (Yunus Suresi, 57)

Tertemiz olanların Kitap’a dokunması Kuran’la ilgili bir hükümdür, Mesnevi ile ilgili değil:

Elbette bu, bir Kuran-ı Kerim’dir. Saklanmış-korunmuş bir Kitap’ta (yazılı)dır. Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz. Alemlerin Rabbinden indirilmedir. (Vakıa Suresi, 77-80)

Yazıma bir sonraki bölümde devam edeceğim. Mümin kardeşlerimiz Rumilik adı altında yapılan ve Kuran’la taban tabana zıt olan bu propagandaya karşı uyanık olsunlar.

Kaynaklar: http://rumiliktehlikemi.blogspot.com.tr/

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Ey varlığımı elinde tutan Allah’ım…

Ey varlığımı elinde tutan Allah’ım...

Mümin sürekli Allah’ı anar, gün içinde sürekli duayla Allah ile bağlantı kurar…


Ey Mabudum, ey Seyyidim, ey Mevlam ve ey benim Sahibim!

Ey varlığımı elinde tutan!

Ey zorluk ve çaresizliğimi bilen!

Ey fakirlik ve yoksulluğumdan haberdar olan!

Ey Rabbim, ey Rabbim, ey Rabbim!

Gece ve gündüzden oluşan vakitlerimi zikrinle canlandır,

Ve beni Kendi hizmetinde tut ve amellerimi Kendi indinde kabul buyur,

Öylesine ki, artık bütün amellerim ve zikirlerim tek zikir şekline dönüşsün,

Ve bütün hallerim Senin hizmetinde geçsin.

“Ey Seyyidim, ey güvenip dayandığım ve ey Kendisine hallerimi sunduğum Rabbim!

Bedenimi hizmetin için güçlendir,

Ey Rabbim bütün varlığımı Sana teslim ettim, işlerimi Sana emanet ettim,

Yönelişim Sana’dır, korkum da ancak Senden’dir…

Facebook’da rastladığım bu güzel duayı sizlerle paylaşmak istedim. “Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?” diyor Allah ayette. Allah duaya çok önem veriyor, müminlerin gün içinde çok samimi bir kalple, duayla, zikirle, çok sıcak bir bağlantıyla Kendisine yönelmelerini istiyor. Bu yüzden her gün aşkla, şevkle, duayla Allah’a yüzünüzü dönün, siz bir adım attığınızda Rabbimizin on adımla size geri döndüğüne, O’nun eşsiz şefkatine ve  merhametine her an şahit olacaksınız…

Rabbini, sabah akşam, yüksek olmayan bir sesle, kendi kendine, ürpertiyle, yalvara yalvara ve için için zikret. gaflete kapılanlardan olma. (Araf Suresi, 205)

Kaynak: http://kuranagoredua.blogspot.com.tr/

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Ah bir de Cübbeli Ahmet Hoca önce kendi dediğini kendi uygulasa…

Ah bir de Cübbeli Ahmet Hoca önce kendi dediğini kendi uygulasa…

Dinimize sokulan binlerce hurafeye çok dikkat edin, bunların bir tanesi bile Kuran’da yok.


Cübbeli Ahmet Hoca yaptığı konuşmalarda uzun uzun kaş almanın günah olduğundan bahsedip duruyor. “Güzellik yapanlara lanet varmış, ondan caiz değilmiş, erkeğe benzeme hali varsa ancak o zaman kaşların sadece arası alınabilirmiş!” “Yoksa inceltme filan kesinlikle harammış. Peygamberimiz lanet edermiş.” Ama bakıyoruz Cübbeli Ahmet’in kaşlarına, kendi kaşları bir güzel alınmış! Hem de ne aldırma, üstelik tam kavisli aldırmış, tıpkı kadınların aldırdığı gibi! Herhalde bu hocaların mantığına göre kaş aldırmak sadece kadınlara haram ama erkeklere helal…

Şimdi burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir konu var. Cübbeli Ahmet Hoca, Nureddin Yıldız, İhsan Şenocak, Osman Ünlü, Alparslan Kuytul gibi hocalar insanları dinimiz konusunda tamamen yanlış yönlendiriyor, insanları sürekli uydurma hadislere ve hurafelere inandırmaya çalışıp Kuran’dan uzaklaştırıyorlar. Bu hocaların yaptığı İslam’dan başka, tamamen farklı bir din uydurmaktır. Uydurdukları bu dinin Kuran’la ve İslam’la uzaktan yakından ilgisi yoktur. Kuran’da ne kaş aldırmak, ne dövme yaptırmak, ne heykel ve resim yapmak, ne de müzik dinlemek haramdır. Yobazlar zamanında dinimize binlerce hurafe sokmuşlar, “bu hurafeleri peygamberimiz de uyguladı” diye de iftira atmışlardır. Yobazların kadınlara yaptığı zulümde kesinlikle Kuran’da yoktur. Tertemiz dinimizi bozmaya çalışan bağnazların bu uydurma izahlarına karşı tüm Müslümanlar dikkatli olsun. Allah Kuran’da olmadığı halde insanların helal ve haram uyduracaklarını şöyle bildiriyor:

Dillerinizin yalan yere nitelendirmesi dolayısıyla şuna helal, buna haram demeyin. Çünkü Allah’a karşı yalan uydurmuş olursunuz. Şüphesiz Allah’a karşı yalan uyduranlar kurtuluşa ermezler. (Nahl Suresi, 116)

Hocaların hepsi kendisine göre bir ölçü koymuş, buyurun ibretlik videoları izleyin:

https://www.youtube.com/watch?v=YIkydw9mZNY

https://www.youtube.com/watch?v=aNXuNTb2JRc

https://www.youtube.com/watch?v=CkBSeg8dSTI

https://www.youtube.com/watch?v=8Y0e4Jv9-PU

https://www.youtube.com/watch?v=CLyDBnfbtbo

Tüm Müslümanlar Allah’ın Kuran’da bildirdiği gibi yalnızca Kuran’dan sorulacaktır. Ahir zamanda olduğumuz bu dönemde Mehdiyet İslam’ı bu uydurma hurafelerden temizleyip insanları tertemiz, insanlara daima özgürlük sağlayan Kuran’a döndürecektir. Tüm mümin kardeşlerimi bağnazların uydurduğu bu sahte dine karşı uyarıyorum. Yüzlerini tertemiz Kuran’a dönsünler.

Ve şüphesiz o (Kur’an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız. (Zuhruf Suresi, 44)

Kaynak: http://bagnazliknedir.blogspot.com.tr/

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Ahir zaman münafıklarını çok iyi tanıyın-2

Ahir zaman münafıklarını çok iyi tanıyın-2

Kimdir münafık? En başta haindir, insanın adeta koynunda beslediği sinsi bir yılandır. Her an insanı boğmaya, öldürmeye hazırdır. Kimdir münafık? Dindar olmadığı halde müminlerin arasına karışıp kendisini dindar gösterendir. İlk fırsatta müminleri satandır, müminlerin aleyhine küfre haber taşıyandır. Kendini dost gösterip insanı sırtından bıçaklayandır. Küfre gitmez münafık, yıllarca müminlerin arasında asalak gibi yaşar ve her fırsatta hainlik yapar.

Nasıl peygamberimizin döneminde çevresini saran 300 münafık varsa bu dönemde ahir zaman münafıkları var. Onları çok yakından tanımanız için bu yazıyı yazıyorum.

Münafık çok nankör ve alçaktır. En çok sevgi gösterildiği anda, en beklenmedik zamanda Müslümanlara alçaklık yapar.

Münafık çok nankördür, nimetin kıymetini bilmez. Kendisine yapılan binlerce iyilik olsa tek bir tane eksik olanı bulup ahlaksızlık yapar.

Münafık bir noktadan engellense başka bir noktadan pislik yapar. İçindeki lağımı akıtacak bir deliği mutlaka bulur ama hep aşağılanır.

Münafık dünyada da cehennemde de arsızdır. Dünyada da sürekli talepkârdır, cehennemde de talepkârdır.

Münafık bir şey elde etmek istediğinde onu mutlaka hileyle elde eder. Müslümanların malını adeta gasp ile yağma etmeye çalışır.

Münafık çok ahmaktır ama o ahmaklığıyla Müslümanları kandırabildiğini zanneder. Bu alçakların oyunlarına gelmemek çok önemlidir.

Münafık Müslümanın üzerine kene gibi yapışıp kendi çıkarları için hayatını sürdürmek ister. Müslümanın dikkati bu konuda hep açık olacak. Münafığı Müslümanların ilmi mücadelesi, yaşadıkları, zorlukları ilgilendirmez. O sadece alçakça kendi menfaatlerini korumanın peşindedir.

Münafık hastalığı da kendi çirkin amacı için kullanır. Bir şey elde etmek istediğinde sağlık konularını bahane eder, hayali hastalık çıkarır.

Münafık saplantılı ve takıntılıdır. Takıntılarından vazgeçmez. Kendince bir kötülüğü meşrulaştırmak için sonuna kadar uğraşır.

Peygamberimiz Mehdi talebelerinin sevgi dolu olduklarını, münafıkların kirlerinden uzak olduklarını ve nurlu olduklarını söylemiştir.

Kalbinde hastalık olan insan zamanla, Kuran’la tedavi olabilir ama gerçek münafıksa düzelmez, ilk fırsatta eski pisliğine döner.

Münafık kendine zarar gelmesin diye kesintisiz Müslümanlara iftira atarak, kendince kusur bularak yaşamaya çalışır, aynı şeytan gibidir. Münafığın bedenine şeytan hulul etmiştir, Müslümanları meşgul etme konusunda şeytani bir yeteneği vardır.

Münafık şeytanın insan suretine girmiş, insanlar arasında dolaşan bir halidir, Müslümanların münafıklara karşı çok dikkatli olması lazım.

Münafık erkekler ve münafık kadınlar, bazısı bazısındandır; kötülüğü emrederler, iyilikten alıkoyarlar, ellerini sımsıkı tutarlar. Onlar Allah’ı unuttular; O da onları unuttu. Şüphesiz, münafıklar fıska sapanlardır. (Tevbe Suresi, 67)

Kaynak: http://munafiklikilemucadele.blogspot.com.tr/, A9TV

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

İyi ki hayatımı Allah’a, Kuran’a ve hak davaya adamışım…

İyi ki hayatımı Allah’a, Kuran’a ve hak davaya adamışım…

Er ya da geç her insan dünyanın bomboş bir yer olduğunu anlayacak, ya ölmeden önce, ya da öldüğü anda…


Sadece iki on yıl… Su gibi geçip giden, insanın elinden kayıp giden gençlik yılları bunlar. Çok fazla değil sadece iki on yıl içinde yaşlılığa adım atıyor insan. Üniversitedeki arkadaşlarıma bakıyorum da hepsi iyice yaşlanmış, çökmüşler. Dünyanın yükü tamamen omuzlarına binmiş, var güçleriyle hırsla dünyaya sarılmışlar, müthiş mücadele içinde boğuşup duruyorlar. Şeytan onları dünyaya kaptırmış, milyonlarca detaylara boğmuş, sanki hiç ölmeyecekler gibi dünyaya sarılmış yaşıyorlar. Bir yandan da hızla yaşlanıyor, her gün bir adım daha ölüme yaklaşıyorlar….

Onlar da iki on yıl önce çok gençtiler, sonsuza kadar yaşayacaklarmış gibiydiler. Onlar bu kısacık ömürlerinde dünya hayatını seçerken ben hayatımı Allah’a, Kuran’a ve hak olan çok güzel bir davaya adadım. Her gün Allah yolunda harcanan, hep Allah aşkıyla nefes alınıp verilen bir ömür… Öyle ki benim de benim gibi bu hak yolu seçen kardeşlerimin de arkalarında nerdeyse görünmeyen dağlar var. Yaptığımız her şey Allah rızası için, yaşadığımız her gün Allah için. Kimsenin bilmediği, kimsenin görmediği çok güzel bir çaba var, hepsi çok kıymetli. Her günümüzde Allah’ı anmak var, içten büyük bir sevgiyle Allah’a yaklaşmak var, duayla O’na sığınmak var, alnımızı secdeye götürüp O’na olan şükrümüzü göstermek için namaz kılmak var, sürekli nefsimizdeki aşırılıkları eğitmek ve Allah için bambaşka güzel bir kişiliğe geçmek var, Allah yolunda infak etmek var. Allah için tüm vaktini başkaları da Kuran’ın tüm güzelliklerini yaşasın ve iman etsin diye tebliğ yapmaya ayırmak var… Bir gün değil, on gün değil, on yıl değil, her gün, ama her gün bunları büyük bir aşkla, şevkle ve samimiyetle, yapmak var…

Bu yaşamda insanın kendisi yok, kendi nefsini eğlendirmesi yok, ama Allah için yaptığı işlerin karşılığında aldığı müthiş bir mutluluk var, tarifsiz bir huzur var. Çünkü hayatımın bir amacı var, Allah yoluna vakfedilen çok güzel bir hayat var. Ne mutlu bana, hayatımı bomboş yere harcamamışım, bomboş bir dünyaya dalmamışım, şeytan bana ölümü unutturamamış. Asıl hayatın ölümden sonra başlayacağını daha çok gençken anlamışım ve bu dünyaya hiç bir şekilde kanmamışım. Ne mutlu ki bana dünyadaki en güzel nimete, Allah’ın dostluğuna ve sevgisine kavuşmuşum. Ne mutlu ki bana yalnız O’nun için yaşayıp yalnız O’nun için ölmüşüm…

Dünya hayatı yalnızca bir oyun ve bir oyalanmadan başkası değildir. Korkup-sakınmakta olanlar için ahiret yurdu gerçekten daha hayırlıdır. Yine de akıl erdirmeyecek misiniz? (En’am Suresi, 32)

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Mesnevi’nin Kuran’a göre yanlışları ve Rumilik tehlikesi -1

Mesnevi’nin Kuran’a göre yanlışları ve Rumilik tehlikesi -1

İngiliz derin devleti Kuran’la tamamen zıt olan Rumiliği dünya çapında yaymaya çalışıyor!


Blogda Mesnevilik üzerine yazı gördüğümde Mesnevilik ve Mevlana adı altında Müslümanların nasıl yanlış yönlendirildiğini yine Mevlana’nın öğretilerinin kullanılarak Rumilik adı altında Kuran’la taban tabana zıt bir dinin yayılmaya çalışıldığını anlatmaya karar verdim. Çünkü Rumilik dünya çapında çok büyük bir tehlike ve Müslümanların çoğu bilmeden derin devletler tarafından empoze edilen bu akıma kapılıyor.

Mevlevilik denildiğinde birçok kişinin aklına Mevlana’nın liderliğinde Anadolu’da kurulan bir tarikat ve Mevlana’nın öğretileri gelir. Çoğu insan Mevleviliğin sevgi, insaniyet, kardeşlik, sabır, güzel ahlak telkin ettiği kanaatindedir. Hâlbuki Mevlana’ya ait olduğu iddia edilen Mesnevi isimli eserde çok fazla Kuran’a mualif bölüm olduğu kimse tarafından bilinmez. Belki bu bölümlerden Mevlana’nın haberi olmayabilir, bunlar Mesnevi’ye sonradan eklenmiş olabilir. Fakat sonuçta Mevlana adına basılan, dağıtılan ve aktarılan kitaplarda Kuran’a tamamen zıt felsefe ve hayat tarzının anlatıldığı bölümler vardır.

Rumilik olarak adlandırılan bu akımın özünde Allah’ın yaratmasını inkâr eden Darwinizm, Allah’ın Kuran’da “çirkin bir eylem” olarak bildirdiği ve haram kıldığı homoseksüellik, kadınları ikinci sınıf olarak görmek ve aşağılamak, ırkçı bir yaklaşımla Türk Milleti’ni kötülemek, haram olan şarabın içilmesini helal görmek gibi gayri ahlaki ve Kuran’la tamamen zıt inanışlar vardır. Rumilik, İslam’sız ve Kuran’sız bir Müslümanlık anlayışı oluşturmak için bazı çevreler tarafından özel ve bilinçli olarak kullanılan bir felsefedir ve Anadolu Mevleviliği ile Rumilik aynı şey değildir.

Dünyanın geneline baktığımızda Rumiliğin ısrarla dünya çapında yayılmaya çalışıldığını görüyoruz. Allah’a iman etmeyen, Hz. Muhammed’i peygamber olarak görmeyen, İslam’a açıkça karşı olan, Darwinizmi ve materyalizmi savunan, homoseksüelliği savunan, şarabı helal kılan birçok insanın İslam’ın yerine Rumiliği savunduğunu da görüyoruz. Bu sapkın felsefe asırlardan beri kasıtlı ve bilinçli olarak Müslümanları zayıflatmak, etki altına almak ve Rumilik adı altında tamamen sapkın bir felsefeye yönlendirmek için kullanılıyor. Dolayısıyla, Mevlana’nın kitaplarında yer alan, belki de bu kitaplara özellikle yerleştirilmiş olan ve İslam karşıtlarınca İslam ahlakına karşı kullanılan bölümlerin halka tanıtılması çok önemli. O zaman bu gayri ahlaki bölümlerin Mevlana’nın kitaplarından ve öğretilerinden çıkarılması, böylece Mevleviliğin arınması mümkün olacaktır. Daha da önemlisi, İslam karşıtlarının İslam’ı içten çökertebilmek ve İslam coğrafyasını kontrolleri altında tutabilmek için Müslümanlara karşı kullandıkları önemli silahlardan biri ellerinden alınmış olacaktır.

Yazımın ilk bölümünde Mevlana’nın adını kullanılarak nasıl sapkın bir felsefeyi dünya çapında yaydıklarını sizlere anlatmaya çalıştım. Dinle, İslam’la, Kuran’la hiçbir alakası olmayan, hatta ateist olan birçok insanın facebook ve twitter sayfalarına baktığınızda Mevlana’dan sözler paylaştıklarını, homoseksüelliği ve şarap içmeyi savunduklarını göreceksiniz. Bu konuyla ilgili detayları yazımın ilerleyen bölümlerinde sizlerle paylaşacağım.

Kaynaklar: http://rumiliktehlikemi.blogspot.com.tr/

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Bediüzzaman Deccal’in İslam alemini az bir kuvvetle esir alacağını zaten söylemiş…

Bediüzzaman Deccal’in İslam alemini az bir kuvvetle esir alacağını zaten söylemiş…

Osmanlı döneminde de, Atatürk’ün peşinde de hep İngiliz ajanları her yerdeydi…


Bediüzzaman kendi yaşadığı dönemde İngiliz derin devletinin büyük tehlike olduğunun çok iyi farkındaydı. İşgalcilere karşı gizlice el altından Hutuvat-ı Sitte isimli eserini dağıttırmıştı. Bediüzzaman sadace Allah’tan korkan tam bir mücahitti, tam bir dava adamıydı. O dehşetli günlerde başta İngiliz istilacıların yüzlerine tükürürcesine matbaa lisanıyla İslam’ın izzet ve şerefini haykıran bu eseri her yere dağıtmıştı. Bunun sonucunda da İstanbul kamuoyunda İngiliz aleyhtarlığı kuvvetlenmiş ve İngiltere lehinde yapılan propogandanın tesiri gün geçtikçe kaybolmuştur.

Günümüzde de değişen hiçbir şey yok aslında. Darbenin arkasında saklanan üst akıl İngiliz derin devletiydi, ülkemizi darbeyle ve PKK ile parçalayamadıkları için öfkeden kudurdular. İngiliz derin devletinin ajanları Türkiye’yi bölmek için her yerdeler. Şu anda şehirlerde karışıklık çıkarmaları da bu yüzden. Darbe gecesi de kıyıdan yanaştılar ama başarılı olamadılar. Bunlar Türkiye’yi 20 parçaya bölmek istiyorlar, İstanbul’u ve İzmir’i de ayrı bir bölge yapmak istiyorlar. Zamanında buraları alamadıkları için çok öfkeliler. Müslüman âleminden yazar takımından, politikacılardan bir sürü kişiyi devşirmişler, hepsini az bir menfaat karşılığında ajan olarak kullanıyorlar. Dinini kaybeden, kendi milletini aşağı gören bu yazar takımı da gidip İngiliz derin devletinin yalakası oluyor, onlar için çalışıyor.

Bediüzzaman Deccal’in İslam âleminin şikakından faydalanarak az bir kuvvetle onları esir edeceğini bakın nasıl söylüyor:

Hadis-i şerifede gelmiş ki: “Âhirzamanın Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına geçecek zarar veren müthiş şahısları, İSLÂM’IN VE BEŞERİN HIRS VE AYRILIĞINDAN İSTİFADE EDEREK AZ BİR KUVVETLE TÜM İNSANLIĞI DARMADAĞIN EDER VE KOCA ÂLEM-İ İSLÂMI ESARET ALTINA ALIR. (Mektubat, Sayfa 270)

Deccal’i durdurmanın tek yolu İslam âleminin mutlaka Mehdiyet ile birleşmesidir, Deccal’in kan dökmesini durdurmanın tek yolu budur, akdi taktirde tek bir ülkenin Deccal’e karşı savaşması ve kazanması mümkün değildir.

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

“Mehdi yok” diyenlere işte ayet!

“Mehdi yok” diyenlere işte ayet!

İslam alemi şu anda adeta manevi bir koma içinde. Bu komadan çıkış sadece Mehdiyetle mümkündür. A9TV


Israrla “Mehdi yok!”, “Mehdi gelmeyecek” diyenlere şu ayeti okutmak gerek:

Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına savaşmıyorsunuz? (Nisa Suresi, 75)

Bakın ayette ne diyor Allah: “Bize katından bir veli gönder, bize katından bir yardım eden yolla” diyen erkekler ve kadınlardan bahsediyor değil mi? Peki Allah katından gönderilen veli kimdir? Allah katından gönderilen yardımcı kimdir? Ahir zamanda tabii ki Allah tarafından gönderilen veli Hz. Mehdi’dir, yardımcı ve tek kurtarıcı Hz. Medhi’dir. Bu dönemde Müslüman’ların bir veli istemesi, bir lider istemesi, Hz. Mehdi’yi beklemeleri farzdır. Müslümanların başında bir lider olmadığından zaten başlarına bunca bela geliyor. Allah Müslümanlara “birlik ve kardeş olun” diyor, “aranızdaki düşmanlığı bırakın” diyor, “Hz. Mehdi’yi bulun ve başınıza geçirin” diyor.

Ama birlik olmazsanız yeryüzünde büyük bir fitne ve fesad çıkar diyor Allah.Tabii asıl gerçek şu: büyük olaylar olmadan, Ortadoğu’da Müslümanlar kan gölüne boğulmadan “Rabbim bize bir kurtarıcı gönder” diye yalvarıp yakarmadan hiçbir şekile Hz. Mehdi çıkmıyor, Ortadoğu’da dökülen bu kan bu ayetin tecelli etmesi için yaşanıyor. Çünkü Mehdi gerçekten insanlar yalvarıp yakarmadan “gel artık bizi kurtar” demeden zuhur etmiyor.

Kaynak: http://mehdinincikisalametleriveozellikleri.blogspot.com/

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/