“Bir şehit annesi ağlamamak için niye inat eder” diyen Kurtuluş Tayiz’e cevap:

“Bir şehit annesi ağlamamak için niye inat eder” diyen Kurtuluş Tayiz’e cevap:

Bizim şehitlerimiz aslanlar gibi cennete giderken, kalleş PKK köpek gibi ölüyor.


Akşam gazetesi köşe yazarıKurtuluş Tayiz Güneyoğu’da yaşanan terör eylemlerinin ardındanşehit düşen evlatlarımızın aileleri hakkında şöyle bir yazı yazmış:

“Bir şehit annesi ağlamamak için niye inat eder, genç yaşta oğlunu toprağa vermenin acısına nasıl direnir, göz yaşlarına nasıl hakim olur? PKK saldırısında şehit düşen asker annelerinin tepkilerini doğru çözümleyemezsek içine yuvarlandığımız bu kanlı sarmalı anlamamız da mümkün olmaz. O halde bu gençlere neden kıyıldı? Evladını toprağa veren ananın gözyaşlarına hâkim olmasının sırrı da bu soruda yatıyor. Ağlamayan o anne, oğlunun öldürülmesinde katıksız bir kötülük görüyor. Anlaşılmaktan uzak, nedensiz bir cinayet… Bu kötülüğe karşı gözyaşlarını tutarak tepki vermeyi yeğliyor; şehit anasının davranışı, bu katil ruha asla teslim olmama kararlılığını yansıtıyor.”

Şimdi Kurtuluş Tayiz’in yazısında eksik bıraktığı ve yanlış yorumladığı çok önemli noktalar var. Kahpe PKK kalleşçe savaşıyor ve yiğit askerlerimizi arkadan vuruyor. Eylemleri haince, davaları haksız bir dava. Ama burada bizim askerimiz öldürülmüyor, şehit ediliyorlar. Bu gerçeği vurgulamak çok önemli. Şehit olmak çok büyük şereftir, çok büyük gururdur. Şehitlik Allah tarafından övülen en yüksek makamlardandır. Kurtuluş Tayiz şehitlik makamını cinayet olarak göstererek burada yanılıyor. Şehit ailesinin bunu kötülük olarak göreceğini söyleyerek de ikinci bir yanılgıya düşüyor.

Şehit ailesi tabii ki ağlamayacak, tabii ki başı dimdik duracak. “Ailemden gerekirse herkes şehit olsun, ülkemizi böldürmeyeceğiz” diyecek. Çünkü şehitlik Kuran’da övülmüştür. Allah Kuran’da şehitlerin boyut değiştirip eğitildiklerini ve sonra da cennetle ödüllendirildiklerini bildiriyor. Dolayısıyla şehide üzülmek olmaz, şehidin arkasından ağlamak olmaz. Bu şehidin kendisini de rahatsız eder. Dolayısıyla şehit ailesi oğlu şehit olup cennente kavıştuğu için, böyle yüksek bir makama eriştiği için ağlamaz, Kurtuluş Tayiz’in söylediği gibi “oğlunun öldürülmesinde katıksız bir kötülük”  gördüğü için değil.

Allah ayette şehitler için “ölü değil, diridirler” diyor. Ama Kurtuluş Tayiz şehitlerimiz için yanılgıya düşerek “öldürüldüler” diyor:

Allah yolunda öldürülenleri sakın ‘ölüler’ saymayın. Hayır, onlar, Rableri Katında diridirler, rızıklanmaktadırlar. (Ali İmran Suresi, 169)

Allah’ın Kendi fazlından onlara verdikleriyle sevinç içindedirler. Onlara arkalarından henüz ulaşmayanlara müjdelemeyi isterler ki, onlara hiçbir korku yoktur, mahzun da olacak değillerdir. (Ali İmran Suresi, 170)

Yine ayette Allah şehitlerin sevinç içinde olduklarını bildiriyor. Şehitler arkalarından geleceklere cennet müjdesini büyük bir heyecanla vermek istiyorlar ama farklı boyutta oldukları için hiçbir şey söyleyemiyorlar. Çünkü o zaman imtihan ortadan kalkar.

Şimdi Kuran’la düşündüğünüzde, imanla hareket ettiğinizde cennette birbirinden güzel nimetlere kavuşup sevinç içinde olan şehit için şehidin ailesi üzülür mü? Tam tersine şehidiyle gurur duyar. Şehit analarının ağlamaması ve üzülmemesi ancak bu nedenle olur.

Ayette Allah “onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar” diyor. Ölü olan insan rızıklanır mı? Allah onların yemek yediklerini, cennet nimetlerine kavuştuklarını söylüyor. Dolayısıyla Kuran ile düşünmeyince, o zaman insan çok yanlış hükümler verip olaylar karşısında çok yanlış tepkiler verebiliyorlar.

Bir de şunu tekrar söylemek lazım. Biz Çanakkale’de binlerce şehit vermedik mi? Kurtuluş Savaşı’nda binlerce şehit vermedik mi? Hangisinde ağladık? Hangi şehidin arkasından yas tuttuk? Çanakkale Savaşı’nda askerlerimizin bir ellerinde Kuran, diğe ellerinde silah vardı. Ön cephede savaşa koşanlar mutlaka şehit düşeceklerini biliyorlardı, ama bir an bile tereddüt etmediler. Derin imanlarından dolayı müthiş şevkliydiler. Onların aileleri de arkalarından ağlamadı. Dolayısıyla şehidin arkasından ağlamak, ya da yas tutmak tamamen Kuran’la çelişir, Allah’ın ayetlerine uymamaktır, iman zayıflığıdır.

Sonuç olarak Kurtuluş Tayiz yazısında “şehit aileleri tabii ki ağlamayacak, oğulları en büyük nimete kavuştu” demeliydi. Ayrıca şehitlerin ölüm marşı ile değil “Allah-u Ekber” diyerek, şehirlerde dolaştırarak, binlerce vatandaşımız toplanarak, peygamberimizin hadisinde söylediği gibi kanlı elbiseleriyle cennete uğurlamalılar. Şehit ailelerinin başı tabii ki dimdik olacak ve asla kalleş PKK’lılar sevindirilmeyecek. Televizyonlarda da bu ağlayan görüntülerin derhal kaldırılması lazım.

BU 40 yıllık savaşın sonunda bozguna uğrayacak olan PKK’dır. Deccaliyetin 40 yıllık ömrü sona ermiştir. Biz   gerekirse 78 milyon şehit oluruz ama asla ülkemizi böldürmeyiz. Ülkemizin topraklarından tek bir çakıl taşını dahi Komünist PKK’ya vermeyiz. Şehit aileleri de tıpkı bu şerefli dava için şehit düşen evlatları gibi bu gerçeği biliyorlar ve bunu da dimdik durarak kalleş PKK’ya gösteriyorlar ve gösterecekler de…

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Video sayfam: http://video.mynet.com/erkanarkut/videolari/liste

Özgecan’ın katili Suphi Altındöken’i idam edelim de, Öcalan’ı serbest mi bırakalım?

Özgecan’ın katili Suphi Altındöken’i idam edelim de, Öcalan’ı serbest mi bırakalım?

Özgecan’ın katili Suphi Altındöken’i idam edelim de, Öcalan’ı serbest mi bırakalım?

Azılı katillerin sonu ölene kadar müebbet hapistir, hapisten çıkarılmaları söz konusu değildir.


Günlerdir hepimiz masum, tertemiz, dünya güzeliÖzgecan’ın hunharca katledilmesiyle ilgili haberi seyrediyoruz, Özgecan’ın katilinin yaptığının tam karşılığını almasını istiyoruz. Türkiye’nin böyle canilerden bir an önce temizlenmesini istiyoruz. Eşlerimizin, kızlarımızın sokaklarda güvenli bir şekilde gezmelerini, ölüm korkusu çekmemelerini istiyoruz.

“Özgecan’ın katili en ağır cezayı alsın, idam edilsin, asılsın, hadım edilsin” sözleri yurdun dört bir yanından duyuluyor. Tek bir masum canın kıyılmasına karşılık halk işte böyle tepkisini ortaya koyuyor. Tecavüzcü sapıkları idam etmek çözüm mü, hadım etmek çözüm mü, bunu başka bir yazımda anlatacağım. Ama çözümün bu olmadığı ortada.

Evet, tek bir masum insanı katleden caniye karşı sesler bu kadar yükselirken yüzbinlerce askerimizişehit eden, PKK’yı azmettiren, yıllarca dağda eğitien Öcalan’ın serbest bırakılması konuşuluyor bu ülkede.Yavaş yavaş, yıllar içinde toplum bu fikre alıştırılmaya, ısındırılmaya çalışılıyor. Bülent Arınç çıkıp şehit ailelerinin yüzüne baka baka “Dağa çıkışlar nitelikli hal aldı, bende olsam dağa çıkardım, Öcalan yeterince hapiste yattı.” diyebiliyor.

Peki binlerce şehit ailesinin oğulları boşuna mı şehit oldu bu ülke bölünmesin diye? Boşuna mı şehit oldu PKK gelip de bu toprakları parçalamasın diye. Şimdi sen yüzbinlerce şehidimizin katilini hiçbir şey yokmuş gibi hapisten çıkaracaksan o zaman diğer katilleri ne yapacaksın? Özgecan’ın katilini de mi affedeceksin? Yoksa Rahşan Ecevit’in yaptığı gibi genel af çıkarıp tüm katilleri sokağa, masum insanların üstüne mi salacaksın?

Özgecan’ın katiline karşı bu derece öfke dolan toplum asla Öcalan’ı serbest bıraktıramaz, yüzbinlerce şehit anasının, babasının yürekleri dağlayan acısını görmezden, duymazdan gelemez. Bunu böyle bilsinler. Onlarda 18 yaşında evlatlarını Güneydoğu dağlarında şehit verdiler. Boş yere şehit düşmedi o canlar, vatan bölünmesin diye şerefleriyle şehit oldular.

Devlet yetkilileri Türk milletinin hassasiyetini görsün. Öcalan’ın ve diğer katillerin hapisten çıkarılması ancak rüyada olur, asla gerçek olamaz. Türk milleti bunu hazırlayanları da, bunu planlayanları da, bu konuda sözler verenleri de asla başta tutmaz.

Umarım Özgecan’ın katili de en ağır cezayı alır ve bu toplumun vicdanını biraz olsun rahatlatır. Katillerin yeri cezaları bitene kadar hapistir, Öcalan ve bunun gibilerin cezası ise müebbettir. Kuşkusuz asıl ceza bu dünyada değil ahirettedir…

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Video sayfam: http://video.mynet.com/erkanarkut/videolari/liste

Kadınlara dünyayı cehenneme çevirmişler…

Kadınlara dünyayı cehenneme çevirmişler…

Kadınlara dünyayı cehenneme çevirmişler…

Kadın çok değerli bir varlık, sürekli şefkat, sevgi ve güzel sözleri hak ediyor.


Kadına gülmek yasak…

Kadına çalışmak yasak…

Kadının istediği gibi giyinmesi yasak…

Kadının özgürce sokakta dolaşması yasak…

Kadının çalışması yasak…

Kadının gece dışarı çıkması yasak…

Kadının neşelenmesi, eğlenmesi yasak…

Bırakın artık kadınların yakasını… Özgürce yaşasınlar, gülsünler, neşelensinler, eğlensinler, diledikleri gibi çalışsınlar, kendi imkânlarını kendileri sağlasınlar. Erkek boyunduruğu altına girmesin kadın. Tek işi kocasına bakmak, çocuklarına bakmak olmasın. Köleleştirilmesin, esir hayatı sürmesin. Kocasının sözünden çıkmayan kadın beklentisi artık bitsin.

Kadın ve erkek imanla, sevgiyle, Allah sevgisiyle, Allah korkusuyla birbirine bağlansın. Erkek ve kadın olmalarının önemi yok, mümin ahlakı göstermelerinin önemi var. Yobazların uydurduğu hadislerle kadınlara dayatılan esaret artık bitsin. Ülkemde kadınlar hep gülsün, hep özgür olsun, dünya hayatında yaşadıkları cehennem artık son bulsun…

Video sayfam: http://video.mynet.com/erkanarkut/videolari/liste

Uydurma hadislerle aşağılanan, köleleştirilen ve eve kapatılan kadın…

Uydurma hadislerle aşağılanan, köleleştirilen ve eve kapatılan kadın…

Uydurma hadislerle aşağılanan, köleleştirilen ve eve kapatılan kadın...

Kadınlara yönelik aklı ve imanı eksik benzetmesi bağnazların dinine ait bir iftiradır.


Kuran’da kadınlara ne kadar ehemmiyet veriliyorsa, kadın ne kadar üstün tutulup hakları korunuyorsa,bağnazlarda bunun tam tersini yaparak kadını en aşağıya çekmişler, uydurdukları hadislerle kadınları hep arka plana atıp onları dışlamışlardır. Bağnazlar kadınların aklını ve dinini eksik görür. Kadınların varlığına bile katlanamazlar. Kadınları daima evin arka odalarına kapatıp toplumdan soyutlamak isterler. Burada amaçuydurma hadislerle kadını erkeğin kölesi haline getirmektir. Oysa Kuran’da kadın erkek ayrımı yapılmaz. Kuran’da üstünlük cinsiyete göre değil, takvaya göredir.

Bağnazların kadınları nasıl eksik gördüğünü anlamak için şu uydurma hadislere bakmak yeterlidir:

Çok lanet ediyor ve kocalarınıza karşı nankörlük ediyorsunuz. Aklı başında bir erkeğin aklını sizin kadar çelebilen aklı ve dini eksik başka bir varlık görmedim. (Müslim, İman, 34/132; İbni Mace, Fiten 19/4003)

Allah: “…Ben onu mükemmel ve akıllı olarak yaratmıştım. Şimdi hafif akıllı yapacağım; o iğrenerek ve istemeyerek yüklü olacak yavrusunu zorlukla dünyaya getirecektir” dedi. (et-Taberi Tefsir I 235 v.d.; Vffl143-44; Tarih 1/1 146-148; es-Salebi Arais&.21; İbnu’1-Esir el-KâmilI 34; tbn Kuteybe Te’vîlü Muhteüfi’l-Hadiss. 139)

Kuran’ın hiçbir ayetinde kadınların akıl olarak erkeklerden daha zayıf olduğu ifadesi yoktur.Tam tersine pek çok ayette “mümin kadınlar ve mümin erkekler” hitabıyla Allah Katında eşit sorumlu oldukları yani benzer akıl ve vicdana sahip oldukları ifade edilmiştir. Dahası Sebe Melikesi örneğinde olduğu gibi kadın tam tersine, önemli mevzular konusunda kararlar alan bir devlet yöneticisi olabilmektedir. Ayrıca bir insanı akıllı yapan farklı bir fiziki yapıya sahip olması değil, sahip olduğu Allah korkusu, Allah sevgisi, imani derinliği ve vicdanıdır. Allah, kadın veya erkek olsun, her insanın vicdanına doğruyu mutlaka ilham eder. Dolayısıyla insanı akıllı ve dindar yapan kadın veya erkek olması değil, vicdanına vahyedilene en mükemmel şekilde uyması ve “Ey iman edenler, Allah’tan korkup-sakınırsanız, size doğruyu yanlıştan ayıran bir nur ve anlayış (furkan) verir…” (Enfal Suresi, 29) ayetinde belirtildiği gibi Allah’tan korkmasıdır. Akıl için Kuran’daki tek ölçü budur. Dolayısıyla bir insan sadece erkek olduğu için üstün olmadığı gibi kadın olduğu için de ne imanen ne aklen eksik olamaz. Ama çok kez hatırlattığımız gibi bağnazların dini Kuran’dan tamamen farklıdır ve iftiralarla doludur.

Söz konusu mevzu hadislerle Allah’a yönelik bir iftirada bulunmaları, bağnazların ne kadar ileri gittiklerini de gösterir. Kuran’ın hiçbir yerinde “Şimdi hafif akıllı yapacağım; o iğrenerek ve istemeyerek yüklü olacak yavrusunu zorlukla dünyaya getirecektir” şeklinde bir ifade kuşkusuz ki yoktur. Şu durumda Allah’ın sözü olarak iddia edilen bu cümle nerededir? Allah’tan geldiği iddia edilen bu vahiy, Kuran’da olmadığına göre nerededir? Ancak bağnaz dininin en büyük fitnelerinden biri Allah adına yalan söylemeleri olduğundan, bu korkunç iftirayı atabilmektedirler.

Kadının hamileliği Kuran’da kutsal sayılmış bir durumdur ve bu sebeple Kuran’da anne de kutsal sayılmıştır. Yüce Rabbimiz’in bu konudaki ayeti şu şekildedir:

Biz insana anne ve babasına (onlara iyilikle davranmayı) tavsiye ettik. Annesi onu, zorluk üstüne zorlukla (karnında) taşımıştır. Onun (sütten) ayrılması, iki yıl içindedir. “Hem Bana, hem anne ve babana şükret, dönüş yalnız Bana’dır.” (Lokman Suresi, 14)

Hz. Meryem, Allah’ın isteği üzerine hamile kalmış, hamileliği boyunca tüm zorluklara sabretmiş ve gösterdiği bu sabır ve Allah’a bağlılığı nedeniyle tüm alemlerin kadınlarına üstün kılınmıştır:

Hani melekler: “Meryem, şüphesiz Allah seni seçti, seni arındırdı ve alemlerin kadınlarına üstün kıldı,” demişti. (Al-i İmran Suresi, 42)

Bağnazlar kadınlar hakkındaki, “hafif akıllı”, “iğrenerek ve istemeyerek yüklü” gibi asılsız ithamlarla kendi ürkütücü zihniyetlerini sergilerken, aynı zamanda Hz. Meryem’e, sahabelere ve üstünlükleriyle övülen tüm diğer imanlı kadınlara da kendilerince hakaret etmektedirler.

Bir hamileliğin zorluklarla geçmesi ve çocuğun zorluklar içinde doğması bu dünya hayatının güçlüklerinden biridir ve sabır, büyük güç ve irade gerektirir. Bu büyük zorluğa sabreden bir annenin, Allah, Kendi Katında çok büyük bir değere sahip olduğunu bildirmektedir. İşte bu yüzden, Allah’a tevekkül ederek, Allah sevgisi nedeniyle bütün bu zorluklara sabreden bir anne üstün bir varlıktır. Anneye verilen bu değer, Kuran’daki ahlak özelliklerinden biridir.

Görüldüğü gibi Kuran’da kadının erkeğe göre üstünlükleri de vardır, dolayısıyla “aklı ve imanı eksik” benzetmesi, bağnazların dinine ait bir iftiradır. Allah, sorumluluk bakımından erkek ve kadına eşit şekilde hitap eder. Pek çok ayette aynı anda, “mümin erkek ve mümin kadınlara” hitap ediliyor olmasının nedenlerinden biri de budur. Bu ayetlerden bir tanesi şu şekildedir:

Şüphesiz, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır. (Ahzap Suresi, 35)

Ayette de görüldüğü gibi Allah’tan korkmak, Allah’ı zikretmek, Allah’a sadık olmak, sabırlı olmak, sadaka vermek gibi Müslümanların temel vasıflarının hiçbirinde kadın erkek ayrımı yoktur. Kuran’da kadınların mümin vasıflarından herhangi birine daha az sahip olduğuna dair en ufak bir ima dahi bulunmamaktadır. Bir insan ister kadın olsun ister erkek olsun gücünün en fazlasıyla Allah’tan korkmakla, derin bir aşkla Allah’ı sevmekle ve Allah’ın rızasının en fazlasını kazanmakla sorumludur.

Kaynaklar:

http://bagnazliknedir.blogspot.com.tr/

http://kurandakadininyeri.blogspot.com/

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Video sayfam: http://video.mynet.com/erkanarkut/videolari/liste

Şu anda Hz. Mehdi’nin fark edilememesinin özel bir nedeni var

Şu anda Hz. Mehdi’nin fark edilememesinin özel bir nedeni var

Şu anda Hz. Mehdi’nin fark edilememesinin özel bir nedeni var

 

Hz. Mehdi şu anda zuhur vaktini bekliyor. Kavmin üzerine adeta güneş gibi doğacak.


Ahir zamanda olduğumuz bu dönemde sadece Müslüman âlemini değil Hıristiyan alemini ve Musevi alemini de kurtaracak Hz. Mehdi gelecek, tam kırk yıl boyunca gizliden gizliye tebliğ yapacak ve insanların kalplerine İslam’ın tohumlarını serpecek. Sonra o tohumlar sümbüllenecek ve insanlar dalga dalga İslam’a girecekler. Peki Hz. Mehdi tam kırk yıl bizim aramızda böylesine yoğun faaliyet yaparken, üstelik peygamberimiz onun dış görünüşünden yapacağı işlere kadar yüzlerce detay bildirmişken biz neden Hz. Mehdi’yi tanıyamıyoruz, neden fark edemiyoruz?

Bu sorunun cevabı Hz. Mehdi’nin rahat faaliyet yapabilmesi için Mehdiyetin Allah tarafından perdelenmiş olmasıdır. Hem Hz. Mehdi kendisini perde ile örtmekte; hem de diğer alimler bilerek veya bilmeyerek Hz. Mehdi’yi perdelemektedirler.

Bediüzzaman Said Nursi başta olmak üzere bütün Ehli Sünnet alimleri ve Hz. Mehdi’nin Hicri 1400, yani Miladi 1980’li yıllarda yılında göreve başlayacağını, bir şahıs olacağını, ona yardım eden talebeleriyle birlikte hareket edeceğini, tüm dünyaya hakiki imanı anlatacağını; 40 yıl süren bir fikri mücadelenin ardından da İslam’ı bütün dünyaya hakim kılacağını anlatmışlardır. İslam ahlakının hâkim olacağı, Kuran’da da müjdelenmiş ve sahih hadislerde haber verilen Hz. İsa ve Hz. Mehdi’nin gelişi de tüm “Ehli Sünnet ulemasınca bir itikad konusu olarak kabul edilmiştir”.

Ancak buna rağmen, şu anda dünyada Mehdiyet’in varlığını ve ilerleyişini görebilenler çok azdır. Hz. Mehdi’yi anlayıp tanıyanlar ise bundan daha da az. Yalnızca çok küçük sayıdaki mübarek insanlar imanın nuru ile Hz. Mehdi’yi görüp fark edebiliyorlar.

Bazı âlimler de Hz. Mehdi’nin perdelenmesine doğrudan hizmet ediyorlar. Tarihte hiç bu kadar Hz. Mehdi gelmeyecek denildiği görülmemiştir. Özellikle de, belirli bir tarihe kadar Hz. Mehdi’nin geleceğini savunan bazı kesimler, 1980’lerden sonra büyük bir telaşla Hz. Mehdi’nin çıkmayacağını anlatmaya başladılar. 1978, 1979 ve 1980’lerde yayınlanan İslami dergi, kitap, kaset, broşür gibi eserlere bakanlar, o devirde yoğun olarak Hz. Mehdi’nin geleceğinden bahsedildiğini göreceklerdir. Ancak 1986-87’lerden sonra ani bir dönüşle bu konudan vazgeçildiği, çeşitli tevillerle Mehdilik konusunun kapatılmasının istendiği görülecektir. Bu tarihten sonra Hz. Hz. Mehdi’nin gelmeyeceğini iddia eden yayınlar ya da söylemler ani bir şekilde yoğunlaşmıştır.

Hem de peygamberimizin söylediği bu kadar kesin alametler çıktığı halde. Şimdi kimisi 300 sene sonra gelecek diyor. Kimisi benim şeyhimdi, geldi geçti diyor. Kimisi Mehdi gelmeyecek diyor. Kimisi şahs-ı manevi diyor, kimisi ruhtur diyor. Ortak noktaları ise, hepsi de ısrarla, çeşitli yorum ve tevillerle Hz. Hz. Mehdi’nin gelişini örtbas etmeye çalışıyor. Hatta bir kısmı “Mehdi konusunu açmanın, ondan bahsetmenin dahi fitne olacağını” söyleyecek kadar ileri gidiyor. Kısacası çok büyük bir panik ve tedirginlik yaşanıyor.

Ancak burada büyük bir çelişki ortaya çıkıyor. Hz. Mehdi’nin varlığına, geleceğine ve yapacağı faaliyetlere inanmıyorlarsa, Mehdi konusunu bu kadar önemsemelerine de gerek yoktur. “Nasıl olsa gelme ihtimali yok deyip, geçebilirler”. Ama  bunu yapamıyorlar; televizyonlardan, radyolardan, gazetelerden hemen her fırsatta “Mehdi’nin gelmeyeceğini ispatlamaya çalışıyorlar. Hâlbuki eğer bir insan bir şeyin var olduğuna ve gerçekleşeceğine inanmıyorsa, bu konuda son derece rahat olur. Çünkü nasıl olsa bir sonuca varmayacaktır; konu zaten kökten hallolmuş durumdadır. Ama Hz. Mehdi söz konusu olduğunda böyle bir rahatlık görülmüyor; aksine büyük bir kaygı ve endişe, panik ve ajitasyon ile Hz. Mehdi aleyhinde çalışmalar yapılıyor.

İşte burada Allah’ın, harika yaratma sanatının önemli bir örneği ortaya çıkıyor. Allah kaderde ‘Hz. Mehdi’nin gelişinin, kimliğinin, yapacağı faaliyetlerin ve faaliyet alanlarının perdelenmesini’ istiyor. Çünkü Peygamberimiz, Hz. Mehdi’nin yapacağı faaliyetlerin uzun yıllara yayılacağını ve ancak tüm bu çalışmalarının sonucunda, adım adım İslam ahlakının hâkimiyetine ulaşacağını anlatıyor. İşte bu uzun süreç içerisinde eğer Hz. Mehdi’nin adı, yeri, faaliyetleri ve faaliyet alanları tam olarak bilinmiş olsa, elbette ki tüm kötü niyetli odakların hedefi haline gelirdi. Zarar vermek, çalışmalarını durdurmak isteyen insanların tuzaklarına, engellemelerine ve saldırılarına açık bir ortam oluşurdu.Ama İslam’ın dünya hâkimiyeti ve Hz. Mehdi’nin zaferi Allah’ın kesin bir vaadi olduğu için, Allah buna engel olabilecek her şeyi durduracak bir sistem yaratmıştır.İşte “Mehdi gelmeyecek” diyen insanların farkında olmadıkları görevleri de, ‘Hz. Mehdi’yi perdeleyerek Allah’ın bu takdirine zemin hazırlamaktır.

Dolayısıyla, inkâr edenler de, münafıklar ve müşrikler de, Kuran ahlakı aleyhinde bir fikri benimseyenler de, Hz. Mehdi’ye düşman olanlar da, her ne kadar istemeseler de,  -Allah’ın dilemesiyle- bilerek ya da bilmeyerek Hz. Mehdi’ye ve İslam ahlakının tüm dünyada yayılmasına büyük destek veriyorlar.

‘Mehdi gelmeyecek’ diyenlerin, her ne yaparlarsa yapsınlar Hz. Mehdi’ye hizmet etmekten kurtulamamaları bir mucizedir.Hz. Mehdi aleyhindeki her girişim, bu mübarek şahsın etkisinin giderek daha da artmasına katkıda bulunacaktır.“Ben Hz. Mehdi’ye inanmıyorum” diyen her şahıs, Hz. Mehdi aleyhinde yaptığı her çalışma ile bu mübarek şahsa hizmet etmiş olacaktır.

Ayrıca şunu da hatırlamakta fayda vardır:Hz. Muhammed’in gelişi de önlenmek istenmiş ama bu çabalar, sonucu değiştirmemiştir. Dönemin müşrikleri de büyük bir panik yaşamış ama Peygamberimiz’in gelişini durduramamışlardır.Hz. Muhammed, kaderde yaratıldığı şekilde gelmiş, Allah’ın kaderinde takdir ettiği sözleri söylemiş ve görevini tamamlamıştır. Aynı şekilde tarih boyunca hiçbir elçi, nebi ya da resulün gelişi engellemeyle, önlemeyle durdurulamamıştır.

Ayrıca, Hz. Mehdi karşıtlarının farkında olmadan yerine getirdikleri çok önemli bir görev daha var; Hz. Mehdi’nin en kesin çıkış alametlerinden birinin gerçekleşmesini sağlıyorlar. Çünkü ‘Mehdi gelmeyecek nidaları’, Hz. Mehdi’nin gelişinin çok yaklaştığının bir alametidir:

İNSANLARIN ümitsiz olduğu ve “HİÇ MEHDİ FALAN YOKMUŞ” DEDİĞİ BİR SIRADA ALLAH HZ. MEHDİ’Yİ GöNDERİR…” Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55

“…HZ. MEHDİ, Resulullah (sav)’ın bayrağı ile, insanların başlarına bela üzerine bela yağdığı ve ÇIKIŞINDAN ÜMİT KESİLDİĞİ BİR SIRADA ÇIKAR…” Ali Bin Husameddin el-Muttaki, Kitab-ul Burhan fi-Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman, s. 55

Herkesin şunu bilmesi lazım ki Hz. Mehdi’nin hadislerde bildirilen bütün alametleri mucizevi bir şekilde gerçekleşti. Hz. İsa da, Hz. Mehdi de çok yakında bütün insanlığın göreceği şekilde zuhur edecek inşaAllah.

Kaynak: hzmehdigelisalametleri.blogspot.com/

Blog sayfam: mynet.com/erkan-arkut-tan-guncel-yazilar

Video sayfam: mynet.com/erkanarkut/videolari/liste

Bonzai kullananan gençlerin ibretlik görüntüleri, Video

Bonzai kullananan gençlerin ibretlik görüntüleri, Video

Bonzai kullananan gençlerin ibretlik görüntüleri, Video

Bonzai isimli uyuşturucu internetten de pazarlanıyormuş, çocuklarınıza sahip çıkın.


Bugün facebookda Bonzai denilen uyuşturucu bir maddeyi kullanan gençlerin görüntülerini gördüm. Tüm anne babalara dikkatli olmaları ve çocuklarına sahip çıkmaları için bu videoyu sizlerle paylaşıyorum. Bu linkten seyredebilirsiniz:

https://www.facebook.com/photo.php?v=336012043223194

Evet, herkes bu görüntüleri görsün. Hala okullarımızda gençlere Darwinist, materyalist eğitim veriliyor. Çocuklarımız maymundan geldiklerine adeta bir hayvan olduklarına inandırılıyor. Çoğu gencin dinimizden,Kuran ahlakından, Allah sevgisinden, Allah korkusundan haberleri bile yok. Yaptıkları şeylerden sorumlu olduklarının bilincinde değiller. Hiçbiri eline Kuran almamış, dini eğitim almamış, ailelerinden de bu konuda hiçbir yardım görmüyorlar. Materyalist eğitilen çocuklar tamamen boşluğa düşüp kendilerini işte böyle kaybediyorlar. Onları mutlaka imanla yetiştirmek gerek, Kuran ahlakıyla yetiştirmek gerek.

Çocuk sahibi olmak sadece o çocuğu doğurmak ve hayata bırakmak değildir. Anne ve baba çocuğunu imanlı, Allah sevgisiyle ve Allah korkusuyla, ahiret inancıyla yetiştirmekle de yükümlüdür. Bir çocuğu bu şekilde yetiştirmiyorsanız daha sonra başına birçok bela geldiğinde, o zaman hiç üzülmeyin. Hiç yakınmayın, hiç ağlamayın. Siz çocuğa ahiret inancını öğretmezseniz, Allah’ın kendisini sürekli gördüğünü öğretmezseniz, helalleri, haramları öğretmezseniz, her yaptığından sorumlu olduğunu öğretmezseniz, imanın güzelliklerini öğretmezseniz o çocuk kendi başına doğru yolu bulamayabilir. Bu yüzden tüm anne babalara tekrar sesleniyorum. Çocuklarınıza sahip çıkın, onları bu dünyaya değil ahirete hazırlayın. Sizin çocuğunuzda bir gün bu kısacık dünya hayatını bırakıp ahirete gidecek ve Allah’ın huzurunda hesap verecek. Bunu unutmayın. Eğer çocuğunuza gerçekten değer veriyorsanız o zaman onu imanlı, Allah sevgisiyle dolu yetiştirim. Onlar için yapacağınız en büyük iyilik budur.

Kaynak: www.allahicinyasamaknasildir.blogspot.com/

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Video sayfam: http://video.mynet.com/erkanarkut/videolari/liste

 

Çocuklarımızı kaçıranları asmak çözüm mü?

Çocuklarımızı kaçıranları asmak çözüm mü?

Çocuklarımızı kaçıranları asmak çözüm mü?

 

Çocuklarınızı asla yalnız başına sokağa bırakmayın.


Son günlerde ülkemizde artan çocuk kaçırmaolayları herkesi oldukça tedirgin ediyor. Devlet yetkililerinden de ailelerin yüreklerini yakan konu hakkında belli çözüm önerileri geliyor. Kimisi “katilleri asalım” diyor, kimisi “çocuklarınıza iyi çığlık atmayı öğretin” diyor.

Öncelikle çocuklarımızı kaçıran, onlara tecavüzeden, hatta onları yakacak kadar vahşileşen insanların ciddi akıl hastası olduğunu anlamamız gerek. Adamların akli dengesi yerinde değil. Bu yüzden bu kişileri asmak çözüm değildir. Asmak bir anda o insanın hayatına son vermek ve onu o şekilde öldürmektir. Hâlbuki her insan için tövbe etme (normal akli dengeye sahip olanlarda) ve düzelme imkânı vardır. Bir insanı astığınızda bu hakkı elinden almış oluyorsunuz ki bu da kesinlikle doğru değil.

Zaten çocuklarımızı kaçırıp öldüren katili astığınızda ne olacak? Zaten çocuğu çoktan öldürmüş. Çocuk bir kere elden gitmiş. Baştan tedbir almadıktan sonra sonrasında ağlamanın, üzülmenin ya da katili asmanın ne anlamı var. Asıl olay olmadan, bu vahşet yaşanmadan gereken tedbiri almak gerek. Bu tip vakalarda katilleri asmak değil tecrit etmek gerekir.

Çocuk kaçırma olaylarının önüne geçmek için anne babaların alacağı tedbir tabii ki çocuklara bağırmayı öğretmek değil. Küçücük çocuk nasıl bağıracak, adam eliyle ağzını kapattığında çocuk çıtını bile çıkaramaz. Unutmayın ki çocuğun karşısında şeytani zekaya sahip bir adam var. Çocuğa  “biri sana şeker verildiğinde gitme, tanımadığın kişiyle gitme” demek de çözüm değil. Çünkü çocuk aklı hemen kayabiliyor. Çocuk kendisine uzatılan yaldızlı bir çukulataya ya da dondurmaya hemen kanabiliyor. Bildiğiniz gibi çoğu katil çocuğun tanıdığı ya da yakını olduğundan çocuk bu kişiye güvenip onunla gidebiliyor. Dolayısıyla çocuklarınızı böyle tembihlemek hiç bir işe yaramaz, yine aynı acı olaylarla karşılaşırsınız.

Çocuk kaçırma olaylarının tek çözümü çocukları yalnız başına sokağa bırakmamaktır. Onları başlarında aklı başında bir veli olmadan hiçbir şekilde dışarı bırakmayın. Mutlaka sokakta oynarlarken yanlarında olun. Tek başlarına bakkala ekmek almaya göndermeyin. Küçücük bir çocuk nasıl böyle sokağa bırakılır? Anne babaların bu konuda çok dikkatli olmaları gerek. Sonradan ağlamak, dövünmek çok anlamsız olur. Anneler çocuklarını evde yalnız bırakıp pazara, komşuya da gitmesinler. Bu sırada evde de çocukların başına her türlü kaza gelebilir.

Unutmayın ki hata bir kere yapılır ama ardından ömür boyu pişmanlık getirebilir. Devletimiz çocukların yalnız sokağa bırakılmaması için halkımızı televizyonlardan sürekli uyarsın. Gerekirse mahalle çocukları her gün güvenilir bir veli eşliğinde sokakta oynasın. Böylece bu çocuk kaçırma olayları sona ersin, herkes bir rahat nefes alsın.

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Video sayfam: http://video.mynet.com/erkanarkut/videolari/liste

Sivrisineğin akılalmaz kan emme taktiği!

Sivrisineğin akılalmaz kan emme taktiği!

Sivrisineğin akılalmaz kan emme taktiği!

İnsan yaratılmışların içinde en aciz olanıdır, gözünün önündeki mucizeleri görmez.


Herşeye o kadar alışmışız ki… Bir ineğin içinden saf ve duru bembeyaz süt çıkmasına, küçücük bir arının kendi ihtiyacından çok fazla, muhteşem lezzette bal yapmasına, ya da küçücük bir kuşun adeta bir sanat harikası sayılabilecek bir yuva inşa etmesine… İnsanlar her gün böyle yüzlerce iman hakikatinin üzerinden geçip gidiyorlar, fakat hiç etkilenmiyorlar. Çünkü üzerlerinde çok yoğun bir ülfet var.  İman etmeyen ve düşünmeyen insanların çoğu, gün içinde böyle yüzlerce iman hakikati görseler de umursamayıp geçerler. Kalplerinde bir sevgi ve hayranlık  oluşmaz. Allah bu durumu ayetinde şöyle bildirir:

Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, üzerinden geçerler de, ona sırtlarını dönüp giderler. (Yusuf Suresi, 105)

Sivrisinek de günlük hayatımızda sürekli rastladığımız çok özel bir hayvan. Ben insanlar üzerindeki bu ülfeti kırmak için bugün bu küçücük canlının kan emme taktiğinden bahsetmek istiyorum. Sivrisinek vücudunda çok özel kan emme sistemi ile yaratılmış. Bu sistemin detaylarını incelediğimizde akıllara durgunluk verecek kadar detaylı yapıların birlikte işlemesiyle oluşan kompleks bir sisteme bağlı olduğunu görüyoruz. Şimdi size bu detaylardan bahsedelim.

Hedef üzerine konan sivrisinek, hortumundaki dudakçıklar aracılığıyla önce bir nokta seçer. Sivrisineğin bir şırıngaya benzeyen iğnesi özel bir kılıfla korunmuştur. Kan emme işlemi sırasında işte bu kılıf iğneden sıyrılır.

Deri, sanıldığı gibi iğnenin basınçla deriye batırılması yöntemiyle delinmez. Buradaki asıl görev, bıçak keskinliğindeki üst çene ve üzerinde geriye doğru eğimli dişlerin bulunduğu alt çeneye düşmektedir.Alt çene testere gibi ileri-geri hareket eder ve deri üst çenenin yardımıyla adeta kesilir. Açılan yarıktan içeri sokulan iğne kan damarına ulaşınca delme işlemine son verilir. Sivrisinek artık kan emmeye başlayacaktır.

Ancak bilindiği gibi insan vücudu, damarlardaki en ufak bir zedelenme karşısında kanı anında pıhtılaştırarak, o bölgedeki kan akışını durduran bir enzime sahiptir.Aslında bu enzimin sivrisinek için büyük bir problem oluşturması gerekmektedir. Çünkü sineğin açtığı deliğe de vücut anında tepki gösterecek, o noktadaki kan hemen pıhtılaşmaya başlayacak ve yara onarılacaktır. Tabii ki bu da sivrisineğin hiç kan emememesi demektir.

Ama sivrisinek için bu sorun tamamen ortadan kaldırılmıştır. Sivrisinek kan emmeye başlamadan önce, vücudunda salgıladığı özel bir sıvıyı soktuğu canlının damarında açtığı deliğin içine bırakmaktadır.Bu sıvı, kandaki pıhtılaşmayı sağlayan enzimi etkisiz hale getirir. Böylece, pıhtılaşma sorunu olmadan, sivrisinek besinine ulaşabilir. Sivrisineğin soktuğu yerde oluşan kaşıntı ve şişmeye neden olan da işte bu pıhtılaşmayı engelleyici sıvıdır.

Bu, kuşkusuz olağanüstü bir işlemdir ve karşımıza şu soruları çıkarır:

1)Sivrisinek, insan vücudunda bu tür bir pıhtılaştırıcı enzim olduğunu nereden bilmektedir?

2) Bu enzime karşı kendi vücudunda bir salgı geliştirmesi için, enzimin içeriğini (kimyasını) bilmek zorundadır. Bu nasıl olabilir?

3) Böyle bir bilgiye ulaşsa(!) bile, nasıl olup da kendi vücudunda böyle bir salgı üretip, bunu iğnesine aktaracak “teknik donanım”ı oluşturabilir?

Aslında bütün bu soruların cevabı son derece basittir: Sivrisinek bunların hiçbirini başaramaz. Ne bunun için gerekli akla, ne kimya bilgisine, ne de salgıyı üretecek “laboratuvar” donanımına sahiptir. Bahsettiğimiz varlık, bir kaç milimetre büyüklüğünde akılsız ve bilinçsiz bir sinektir, o kadar!…

Onu böyle inanılmaz, olağanüstü ve hayranlık verici bir sisteme sahip kılan ise, insanı da sivrisineği de yaratan,“göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin Rabbi olan” Allah’tır.

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Video sayfam: http://video.mynet.com/erkanarkut/videolari/liste

Homoseksüelliği topluma özendirme çabası, Oskarlık filmler

Homoseksüelliği topluma özendirme çabası, Oskarlık filmler

Homoseksüelliği topluma özendirme çabası, Oskarlık filmler

Dün akşam “Prayers for Bobby” isimli bir film seyrettim. Bu 2009 yılına ait bir film ama bu sene de bildiğiniz gibi Oskar ödülü “Dallas Buyers Club” isimli filme verildi. Ve tahmin ettiğiniz gibi bu filmde de homoseksüellik ön plana çıkarılıyor.

“Prayers for Bobby” filmi gerçek hayatta da yaşanmış bir olaydan sinemaya aktarılmış. Çok dindar bir ailenin oğlu ailesine homoseksüel olduğunu söylüyor. Ve söylediği anda evde kıyamet kopuyor. Annesi film boyunca İncil’den pasajlar okuyarak, çocuğu ile dini sohbetler yaparak onu bu durumdan vazgeçirmeye çalışıyor. Sonunda çocuk bu sapkınlıktan kurtulamayarak intihar ediyor. Bunun üzerine kendisini sorgulayan anne çocuğunun ölümüne neden olduğunu düşünerek kendisini suçlamaya başlıyor. Kilisede rahiple konuşmaya gittiğinde kilisenin homoseksüellere sevgiyle yaklaştığını öğreniyor ve düşüncesi tamamen değişiyor! Bir de bakıyorsunuz anneyi ve aileyi en son karede homoseksüelliği destekleyen bir yürüyüşte görüyorsunuz. Filmin sonunda homoseksüellere karşı son derece olumlu bir bakış açısı geliştirilmesi planlanmış.

Son yıllarda hep homoseksüelliği ön plana çıkaran, toplumu homoseksüelliğe özendiren filmler Oskar kazanıyor. Topluma alttan alta “homoseksüellik son derece normal, insanın kendi cinsel tercihi, homoseksüelleri böyle kabul etmeliyiz” mesajı veriliyor. Bu son derece büyük bir tehlike. Kendi toplumlarını sapkınlığa, uyuşturucuya, alkole ve felakete sürükledikleri gibi, bütün maneviyatlarını söküp attıkları gibi, bizim toplumumuzu da bu korkunç hale getirmeye çalışıyorlar.

Kuran’da homoseksüellik kesin olarak yasaklanmıştır, Allah kadınları bırakıp, bir erkeğin bir erkekle beraber olmasını haram kılmıştır.

“Gerçekten siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklere yaklaşıyorsunuz. Doğrusu siz, ölçüyü aşan (azgın) bir kavimsiniz.” (Araf Suresi, 81)

“Siz insanlardan (cinsel arzuyla) erkeklere mi gidiyorsunuz? (Şuara Suresi, 165)

Siz gerçekten, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Hayır, siz (yaptığı şeyi) bilmeyen bir kavimsiniz.” (Neml Suresi, 55)

Tüm uyarılara rağmen Lut kavmi sapkınlıkta direndi, kendilerine gönderilen elçileri yalanladı ve sonunda Allah’ın gazabına uğradı:

Kavminin cevabı: “Lut ailesini şehrinizden sürüp çıkarın. Temiz kalmak isteyen insanlarmış” demekten başka olmadı.

Biz de, onu ve ailesini kurtardık, yalnızca karısı hariç; onu geride (azap içinde kalanlar arasında) takdir ettik.

Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür. (Neml Suresi, 56-58)

Söylediğim gibi kendi toplumlarını mahfeden, alkole, uyuşturucuya ve sapkınlığa gömen batı dünyası dünyanın dört bir yanına bu belayı sardırmak istiyor. Bunu da en güzel medya aracılığıyla, bu filmlere Oskar ödülleri yağdırarak yapıyor. Bu konuda herkesin çok dikkatli olması gerek. Homoseksüellik kesin olarak Allah tarafından yasaklanmıştır. Allah korkusuyla ve imanla böyle bir sapkınlığa asla yanaşmamak gerekir. Bu konuda aileleri uyarmak istiyorum.

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Video sayfam: http://video.mynet.com/erkanarkut/videolari/liste

Ve şimdi de bebek katili Öcalan’a Nobel Ödülü!

Ve şimdi de bebek katili Öcalan’a Nobel Ödülü!

Ve şimdi de bebek katili Öcalan’a Nobel Ödülü!

Şimdilerde bir ‘Öcalan’ı sevdirme’ modası çıktı ama boş yere uğraşıyorlar. PKK bir cinayet örgütüdür.


Evet, hiç şaşırmadım açıkçası. Öcalan Nobel‘e aday gösterildi. Goran hareketininÖcalan‘a Nobelbaşvurusu Nobel Komitesi tarafından kabul edildi. Irak‘taki Kürt siyasi akımlardan Goran Hareketi Süleymaniye Parlamenteri Heval Kwêstanî PKK lideri Abdullah Öcalan’ı 2014 Nobel barış ödülü için aday gösterdi. Kwêstani, Öcalan’ın açılım sürecinde üstlendiği rol ve Times dergisinin Öcalan’ı dünyanın en etkili 100 kişisinden biri olarak göstermesini gerekçe gösterdi.

Öcalan’la ilgili Nobel barış ödülü adaylığı Norveç’teki Nöbel Komitesi başvuruyu kabul etti. Başvuruyu yapan Kvestani, “Nelson Mandela’nın Güney Afrika’daki sorunun çözümünde oynadığı rol gibi, Öcalan’da Kürt sorununun barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülmesinde benzer bir rol oynuyor” dedi.

Sanırım bunlar Türk halkıyla dalga geçiyorlar. Öcalan çok affedersiniz ama nasıl Nobel Barış ödülüne aday gösterilebiliyor? Yaklaşık 30 bin şehidimizi Güneydoğu topraklarına gömdüğü için mi? Binlerce çocuğu yetim bıraktığı için mi? Binlerce anayı evlatsız bıraktığı için mi? Yine binlerce gözü yaşlı kadınımızı dul, bir başına bıraktığı içi mi? Yoksa kendisinde bir parça bile vicdan olmadığı için mi?

Siz hangi çözüm sürecinden bahsediyorsunuz Allah aşkına? PKK şu anda tam anlamıyla pusuda bekliyor. Her an saldırmaya hazırlar. Bazılarını sahadan çekip eğitim aldırdılar ve geri gönderdiler. Şimdi Öcalan’a verilecek tavizleri bekliyorlar. Şu an durulmalarının nedeni bu. Öcalan’da kendince yaptığı bu hamlelerle hapisten çıkabilmeyi umuyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan böyle konularda çok dikkatli olmalı ve bu adamlara göz açtırmamalı. Bildiğiniz gibi Nobel Barış Ödülü, Oslo’daki Norveç Nobel Komitesi tarafından verilir. Bu komitenin üyeleri Norveç parlamentosu tarafından seçilir. Başbakanlık tarafından bu üyelere mektup gönderilsin, bebek katili Öcalan’ın ve PKK’nın yaptığı rezillikler resimlerle gösterilsin. Asla taviz verilmesin. Hükümet PKK’ya ve Öcalan’a asla ödün verilmeyeceğini tüm dünyaya göstersin. Bizim binlerce şehidimiz adına ve onların mübarek ailelerimiz adına başbakan Erdoğan’dan talebimiz budur.

Kaynak: http://komunistkudristantehlikesi.blogspot.com/

Tüm yazılarım: https://erkanarkutyaziyor.wordpress.com/

Video sayfam: http://video.mynet.com/erkanarkut/videolari/liste